16 Eylül 2021 Perşembe

ŞENOL GÜNEŞ-AYKUT KOCAMAN KARŞILAŞTIRMASI

 

Şenol Güneş- Aykut Kocaman Karşılaştırması(1)


Teknik direktörler yapılarına göre ayrılırlar. Bazı teknik direktörler(TD) Savunma ağırlıklı. Bazıları topa sahip olmayı, ataklarını yavaş ve pas yaparak, bazıları fiziksel üstünlükle, bazıları da oyuncuları iyi seçerek, yapılarını oluşturur. Günümüzde en çok görülen, Guardiola'nın önderliğinde-benim bildiğim kadarıyla-Cruyf’un başlattığı, topa daha fazla sahip olan, set hücumlarıyla ve pas hatası yapmadan atak sonlandırmayı ön planda tutan yapısı ile pas oyunu ve topun arkasına takım halinde geçip, bloklar arasındaki mesafeyi kendi sahasında daraltıp, kaptığı toplarla, 3-4 kişinin topa dokunmasıyla sonuçlanan ataklar ile savunma ağırlıklı oyun yapısı, ön plana çıkıyor.

Ülkemizde, aslında çok farklı yapıda hocalar yok. Son üç-beş sene de kendini daha da ön plana çıkaran Abdullah Avcı var. Şenol Güneş de Kore’den döndükten sonra kendi sınırlarını aştığını görebiliyoruz. Bununla beraber Aykut Kocaman da Brezilyalı ‎Pereira'dan‎ gördüğü, Brezilya’ya ve Fenerbahçe'ye şampiyonluk getiren “pas oyunu” Konyaspor’da gönderilme aşamasına geldiği dönemde değiştirerek Teknik Direktörlüğe başladığı 2000 li yıllardan sonra 2014 yılı gibi kendi kabuğunu yırtıp, üç-dört senedir başka bir oyun yapısıyla karşımıza çıktı.

Konumuz pas oyunu. 2010 yılından itibaren gittikçe mükemmel hale getiren, 2015’ten sonra şampiyonluklarla ve Avrupa’daki başarılarla taçlandıran Şenol Güneş ile, Teknik direktörlüğe pas oyunuyla başlayıp, ülke gerçeklerinden doğan yeni Aykut Kocaman arasındaki farklılıklar ve hoca yapıları.


Karşılaştırmaya şöyle başlamak istiyorum. Şenol Güneş NBA oyuncularından kurulu USA milli takım hocası, Aykut Kocaman ise S.S.C.B basketbol milli takımının hocası.

Şenol Güneş oyuncularını İyi antrenere edip, sahada özgürlük veren. Belli başlı kalıpların ilerisine gitmeyen. Psikolojiyi çok iyi yöneten. Egosuna yenilmeyen bir hoca (son cümleyi biraz açıp sonra tekrar geri dönmek istiyorum çünkü Türk hocaların en büyük zaafı egodur. Genelde teknik direktörlerimiz kendilerine karşı en ufak bir şekilde karşı çıkan veya kalabalığın içinde güya otoritesini bozmaya çalışan oyuncularını hemen kadro dışı bırakırlar. Her zaman da otoritesini bozmayan vasat oyuncularla ilerlerler. Tabi sonuçta Türk futbolunun hali meydanda. Ancak Şenol Güneş bu durumu tecrübesi ile çok iyi hallediyor. Bkz Şenol Güneş-Q7 olaylarına. Bir oyuncu hem isyankar hem de çok yararlı olabiliyormuş. Daha pek çok örnek verebiliriz. Hatta bu tarz hocalara da örnek verecek olursak ülkemizden, Daum ve Lucescu bunlara çok iyi örnek olabilir. Daum ile çalıştığımdan dolayı, Lucescu ile çalışan arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla, futbolcudan özellikle yetenekli-İsyankar-faydasız oyuncudan; yetenekli- isyankar-faydalı oyuncu haline dönüştürme de çok iyiler). Gerçek bir Simyacı. Eline değen oyuncu bir dizi repliği ile “patlayıp gidiyor”. İşte Şenol Güneş’in en büyük sırrı bu. Oyuncularının potansiyelini bulmasını hatta potansiyelini daha da yukarılara çekiyor. (Topla ilişkisi çok iyi olan oyuncu, ruhsal ve fiziksel de iyi olur. Bunlar birbirini tamamlar. Fakat en önde topla ilişki çok iyi olmalı. Topu iyi kontrol eden, zamanında ve kaliteli pas verebilen oyuncu, zihinsel problemi olmaz yani kuşkulu olmaz. Oynadığı oyundan veya yapacağı işten emin olan kişinin beyni, vücudu kitlemez ve her yeniliğe açıktır. O yüzden çok hareket etmesini engellemez beyin. Böylece fizik kondisyon olarak daha iyi duruma gelir). İşte bence Şenol Güneş’in oyun sistemi ve yapısının temel taşı, iyi kontrol edilen pas, kontrol eden rahat zihin, ne yapacağını önceden bilen fizik kondisyonlu oyuncu, bir sonraki bölgeye en doğru şekilde gönderilen pas ve böyle devam ediyor sonuçlanana kadar.


Oyunun temel taşını çok iyi oturtan Şenol Güneş, taktiksel kısmında çok az dokunuşlarla sonuca gidiyor.
Taktik anlayışına baktığımızda, Beşiktaş yıllarında oyuncu seçimini ve dizilişi çok iyi ayarlıyordu Şenol Güneş. Cenk Tosunu sol ön tarafa koyarak, Quaresma ve Sosa’nın ceza sahası içine az girmelerinden dolayı, Cenk Tosun’la beraber ceza sahasına girişi fazlalaştırırken, Talisca geldikten sonra, merkezden girişleri de çoğalttı. Babel’i de o bölgeye girişler yaptırıp, sol bekinin (Adriano) Önünü açmasını sağladı. Fakat Türkiye’nin en çok atağa katılan sağ beki olan Gökhan Gönül’ün önünü Quaresma‘ya bir türlü açtıramadı.
Bir başka taktiksel yaptığı, merkez defans oyuncularının aralarını çok açtırmaması. Bu, genelde teknik direktörlerin yaptığı ancak bence yanlış olan, iki stoperin arasının açılıp, ön liberonun merkeze gelip, pas bağlantısını kurduğu ama orta sahadan bir kişinin eksilmesini sağlayan, böylece pas yapmanın daha zorlaştığı, daha doğrusu, öne doğru merkezden pas yapmanın zorlaştığı, oyunu veya taktiği yapmaması, dikine pas yapmayı daha da kolaylaştırıyordu. Orta saha merkezde fazla olan takımı “Ayakları iyi olan” stoperlerinden zamanında pas alıp, ikinci bölgeden üçüncü bölgeye geçişi, adam eksilterek kolay şekilde yapıyordu. Daha sonra üçüncü bölgedeki yetenekli oyuncular, yeteneklerini kullanarak sonuca gidiyorlardı.

Bir önceki konuyla bağlantılı olarak, genelde pas oyununu tercih eden hocalar, kalecilerden oyunu başlatıp, oyunu kalecilerden kurar ancak Şenol Güneş bunu istemiyor. Kalecinin yaptığı hatanın sonucunu bildiği için kalecinin riske girmesini istemiyor, kendi mantalitesindeki hocaların aksine. Şenol Güneş’i, kalecilere bu konuda fırça atarken veya daha naif bir deyişle bağırırken pek çok defa görmüşüzdür. Kaleciye, oyalanmamasını, sıkıştığı anda topu ileri vurmasını devamlı istiyordu Şenol Güneş.

Cenk Tosun gelişiminden yola çıkarak; oyuncu seçiminde isime bakmadığını, yeterliliğe baktığını çok net bir şekilde görebiliriz. Cenk ilk haftalarda lige çok iyi başlamasına rağmen, Gomez kendine geldiği anda hemen Gomez’i oynatması ve Aboubakar konusunda da aynı şeyi yapınca, yabancı hayranlığı zannedilen durum, hem Gomez hem de Aboubakar’ın sezonu çok iyi performansla bitirmesi ile, Cenk Tosun’un halen istediği potansiyele gelmediğini görmüş olduk ve Şenol Güneş’in haklılığını kanıtladı. 2017 2018 sezonunda Cenk artık hem fiziksel hem de yetenek açısından “International” seviyeye çıkınca, çok büyük kariyere sahip olan Negredo gelmesine rağmen oynamayı hak eden Cenk oynadı. Şenol Güneş, Negredo‘nun ismine bakmadı. İşte anladık ki kimsenin ismine bakmıyor. 2018 yılında gelen Vida gibi, iyi olmadığı müddetçe oynatmıyor.

Şenol Güneş’in taktiksel anlamda çok çalışmadığının kanıtı da aslında on kişi kaldığında veya kendi ile aynı seviye ya da daha üstün takımlara karşı, savunma yapmak zorunda kaldığı zaman, takımının savunmayı ne kadar kötü yaptığıdır. Oyuncular alan daraltmayı uzunlamasına ve genişlemesine hiç yapamıyorlar ya çok daraltıyor mesafeyi. Yani çok yapışık oynuyorlar ya da çok uzun bırakıyorlar. Şenol hoca da bu zaafını bildiği için hep hücum oynatmaya çalışıyor takımını.

Şenol Güneş’in çok az olan zaaflarından bir tanesi de, oynattığı oyunun aksine, sahada oynattığı o modern futbolun aksine, kulübedeki görüntüsüdür. Kulübedeki görüntüsü pek modern olmuyor Şenol Güneş’in. Kaliteli durmuyor. Ağzını okuyarak anladığımız küfürleri, hakemle olan diyaloglarındaki problemler, onun gibi kaliteli ve bilgili bir teknik direktöre yakışmıyor. He bu da olmasa çok güzel olacak fakat bu kadar stresli bir işte, bu kadar kameraların ve gözlerin olduğu bir meslekte, bu kadar art niyetli insanların olduğu bir görevde, bu kadar iş bilmezin olduğu bir yerde bunları normal olabilecek şeylerden görüyorum.

Sözün Özü Şenol Güneş, gözümüzün pasını sildiren futbolu oynatan, futbolu tekrar zevkle izlememizi sağlayan, genç teknik direktörlerin önünü aydınlatan bir duayen teknik direktör.
NOT: BU YAZI 2018 YILINDA KALEME ALINMIŞTIR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞENOL GÜNEŞ-AYKUT KOCAMAN KARŞILAŞTIRMASI

  Şenol Güneş- Aykut Kocaman Karşılaştırması(1) Teknik direktörler yapılarına göre ayrılırlar. Bazı teknik direktörler(TD) Savunma ağırlıklı...