3 Aralık 2019 Salı

PENALTI ATIŞINDAKİ İÇSEL DÜŞÜNCELER

Hakem penaltı düdüğünü çaldığı anda herkes sevinir. Takım arkadaşları, hocaları, yedek kulübesi, taraftarlar, eş dost. Ancak bir kişinin içine heyecan basar, karıncalanma başlar. Tereddüt, en kötü olandır. "Ya kaçırırsam"  akla gelen ilk şeydir. "Ya kaçırırsa" akrabalarda da ilk akla gelendir.
Sonra biraz toparlanır. İçinden kendine telkinlerde bulunur. O sırada heyecanını belli etmemek için, değişik tavırlar sergiler. Topu alır, rakip kalecinin kaleye geçmemesine veya topu bir türlü beyaz noktaya dikememesine takılır. O anda kafasında penaltı noktasındaki küçük çukur vardır. Topun (güya bir şey biliyor muşçasına) sibobunu arar. Nerede? Bir yerde duymuştu, topun sibobu kaleye bakması lazımdı! Aklına o gelir. Topun sibobunu da bir türlü bulamaz çünkü ona bakmaz. Aklı başka yerdedir "ya kaçırırsam"... Eninde sonunda topun sibobunu bulur. Sibop kaleye bakacak şekilde topu penaltı noktasına dikmeye çalışır. Topu penaltı noktasına koyar ancak 1 santim top kayar. Ooo çok önemlidir!! Aynı yere tekrar koymaya çalışır, top yeniden kımıldar, yeniden düzeltir. O, düzeltir ama aklı başka yerdedir "ya kaçırırsam"!  En sonunda küçük küçük dokunuşlarla istediğine ulaşır. Tabii ki isteği, sibobun kaleye dönük olması şeklinde topu dikmek değildir. Amacı vakit kazanmak, "ya kaçırırsam" duygusunu atmaktır.

Topu dikmiştir artık. Doğrulur, derin bir nefes alır. Korktuğunu belli etmemesi lazımdır. Dik durur, güvenli bakışlar atar. Sağına soluna bakar, biraz daha vakit lazımdır. Hala içinde " ya kaçırırsam" korkusu vardır. Kalecinin hareketleri kafasını karıştırmaya yöneliktir ama ona hiç bakmaz ya da bakmamış gibi yapar. Kalecinin topu yanlış yere diktiğini hakeme göstermesine hiç aldırış etmemiş gibi görünür. Aynı zamanda kalecinin hareketlerini gözlemler. Kalecinin kaleyi boşaltıp yan tarafta su içmesini, kalenin yanında durup, kramponlarını temizlemesini gözüne iliştirir. Kalecinin hareketlerini hakeme şikâyet eder ancak hiçbir kelime kullanmadan. Konuşursa sesinin titrediğini kaleci duyabilirdi. Sadece kaleciyi eliyle işaret eder ve yüzündeki alaycı tavrıyla kalecinin yaptıklarını belli eder. Aklında hala aynı soru vardır "ya kaçırırsam".

Topu dikmiştir artık. Topun hala başındadır. Kalecinin topun yerine yaptığı itirazı eyleme dönüştürebilme ihtimaline karşı topun başında bekler. Topun kaleci tarafından hareket ettirilmesini istemez. Uğursuz geleceğine inanır. Zaten topu dikerken, top beyaz nokta üzerinde istediği zamanda durmamıştı, o da işlerinin ters gideceğini belli ediyordu. Her yolunda gitmeyen iş, penaltı kaçıracağının sinyali gibi geliyordu. O yüzden kalecinin topa dokunmasını istemiyordu. Topun başında dururken, topa vuruş anındaki, sabit ayağını koyacağı yere bakar. Tam ayağını koyacağı yerde yumuşaklık veya çukur olup olmadığına bakar. Eğer bir aksilik varsa, kara kara düşünmeye tekrar dalar. Bu yumuşaklık, bu çukur kötüye işaret. Aklında yine “ya kaçırırsam" gelir.

Kaleci çizgiye geçer. Penaltıcıda küçük adımlarla geriye doğru kaleye dönük olarak gider. Derin derin nefes almalar, nefesini ayarlamalar artık son derin nefesle sonlanır. Son derin nefes verilirken gözler kapanır. İç hesaplaşma zamanıdır. Kendine telkinler başlar "sakin ol, atacaksın".... İçinden onlarca kez bu telkin söylenir. Gol sonrası sevinç aklına gelir. Galibiyet gelir. Tribünlere koşması, bütün taraftarlarla golü kutlaması gelir. Gol anonsu gelir. O güzel duygularla gözlerini açar.

     Kaleci kalesinde penaltıcı penaltı noktasının gerisindedir. Heyecanlıdır. Kafasını kaldırıp kaleye baktığında ilk aklına gelen, penaltı noktasının çok uzak olduğudur. Halbuki antrenmanlarda kale ne kadar da yakın geliyordu! Antrenmanlarda çok rahat bir şekilde topu filelere göndereceğini hissederdi . Kale de küçülmüş gibiydi. Kaleci neredeyse bütün kaleyi kaplayacak şekildeydi. Ellerini açtığı zaman iki kale direğine de neredeyse değecek gibiydi. Üst direğe de neredeyse kafası değecekti.    İşte o anda penaltıyla ilgili bütün düşünceleri değişti. Öncekiler gibi, antrenmanlarda attığı gibi atmalıydı. Öyle atarsa kaçıracağını düşündü, başka bir çözüm bulma yoluna gitmesi lazımdı. Aklındaki birkaç seçeneği düşünüp, kararını vermesi lazımdı. "Acaba kaleci benim nasıl atacağımı biliyor mu?" diye düşündü. Kalecinin vuruş anındaki her hareketi görebileceğini, ayak bileğinin açısını, vücudunun yönüne bakacağını zannetti, inandı. Sonra bir "üff" çekti."boş ver" dedi. Yine aynı şekilde atmak en iyisi diye aklından geçirdi. Kaleci, bir önceki penaltımın aynısını atmayacağımı düşünür diye içinden geçirdi. Baskı iyice arttı.

     Ayaklarının ağırlaştığını hisseder. Yük çok ağırlaşmıştır. "Ya kaçırırsam" hissi "kesin kaçıracağım" hissine dönüşür. Sonra çok kötü düşündüğünün farkına varır. Yükü taşıyamayacağını hisseder ve "öff... ne olacaksa olsun" der. Kaçırmak umurunda olmamaya başlar. "Kaçırırsamda dünyanın sonu değil ya”. Ancak hala hangi atışı yapacağına karar vermemiştir. Antrenmanlarda hep kaleciye bakarak atış kullanır ve gol atardı. Bazende kaleciler nasıl atacağını bildiği için değiştirir, kalecinin sağına sert vururdu. İlk penaltı attığı zamanlar değişik bir stil bulmuştu. İlk başta kalecinin soluna vuruyormuş gibi yapıp sonra sağına çevirecekmiş gibi gösterip, tekrar kalecinin soluna plase vuruş yaptığı aklına geldi. Bunlardan birini seçmesi lazımdı. Aslında en güzeli, gözünü kapatıp nereye giderse gitsin sert bir şut çıkarmaktı. Bu seçenek bu tür zamanlarda en güzeliydi. Kapa gözünü aban! Yok yok çalıştığının dışına çıkmamak en güzeliydi ama bu ortamda da kaleciye bakarak atmak, son ana kadar kafanı yukarıda tutmak, kalecinin hareketinden sonra, topu kalecinin gittiği yönün diğer tarafına atmak ve bu hareketi topa hızlıca gelirken ve saniyede karar verip, sonra vuruşu yapmak çok zordu ama bunu çalışmıştı. Stres olmadan çalışmak ne kadarda kolaymış! Halbuki antrenmanda çalışırken çok eğlenceliydi . Kaleciyi terse yatırmak çok büyük zevkti. Bu anda o kadar çetrefilli işi yapmak çok zor. "Şu top bir gol olsa başka bişey istemem".
Tamam artık karar verdi. "Ne olacaksa olacak. Bu yükü kaldıramıyorum". Her geçen saniye karnının ağrıması, beyninin zonklamasını artıyordu. Hazır değildi ama ilk karar verdiği yani maçtan önce kararlaştırdığı gibi penaltıyı atacaktı.

Dışarıdan gelen her sözü duyabiliyordu. Rakip takımın futbolcusu konsantrasyonunu bozmak için birkaç şey söyler. O ana kadar duyulmayan şeyler, duyulmayan tezahüratlar, duyulmayan futbolcu sataşmaları artık net şekilde duyulur. Rakip futbolcu bazen damardan girerek "senin gibi adam, haksız kazanılan penaltıyı atmaz" tarzı sağdan yaklaşarak konsantre bozmaya çalışır. Kale arkasındaki laf söyleyen taraftarın yüz hatları bile görülmeye başlar.

Yük iyice artmıştır. Artık bir an önce kullanmak ister penaltıyı. Hakeme üst üste bakışlar atmaya başlar. Hakem düdüğü çalar çalmaz topa doğru koşup, artık bu ıstırabı bitirmek ister. Hakem, bir türlü düdüğü çalmaz. Tekrar tekrar hakeme bakar. O sırada hakem penaltı atışı için izin verir.

 Hiç düşünmediği, hiç çalışmadığı bir koşu şekli yapar. Sadece televizyonda bir zamanlar gördüğü koşu aklına gelir ve ondan dolayı o koşuyu yapar. Topa yaklaştıkça sadece topu görür. Kalecinin hareketlerini, direkleri göremez. Etraf puslu bir mafya hesaplaşması havasındadır. Kaleciye bakarak atacaktı ama kalecinin hiçbir hareketini, hatta kaleciyi de göremez. Sabit ayağını topun yanına koyar, tam o sırada yine kalecinin hareketlerine bakmayı dener. Baktığını zanneder ama bakmamıştır. Bir adım önce bakmıştı ama kaleci kımıldamamıştı. Zaten kaleci de yoktu. Görebilseydi kaleciyi, bir adım önce ne tarafa yöneldiğini görecekti ama belki diğer adımı attığında başka tarafa yönelmiş olabilirdi. Penaltıcı da biliyordu, bakarak penaltı atıyorsan, sabit ayağını topun yanına koyduğun zaman kaleciye bakabilirsen, işte o zaman "bakarak penaltı" atman lazım ama penaltı anında yapılmıyordu işte çünkü saniyeden daha az bir zaman diliminde, sabit ayağını nereye koyacağını mı? Kalecinin ne tarafa atlayacağına mı? bakacaksın ve büyük baskı altında!!!

Topa vuruş anı geldiğinde hiçbir şey zihninde oluşmadı. Her şey unutulup gitmişti. O en kısa anda yapacağını yapmış, içgüdüleriyle çalıştıkları aklına gelip, vuruşunu yaptı. Vuruşu yapar yapmaz gerçek hayata döndü. Her şey canlandı, vücudu kanlandı, renk aldı. Topa vurur vurmaz, iyi ya da kötü vurduğunu anladı. Dışarı mı gidecek, kaleci mi kurtaracak, gol mü olacak anladı.

Top ayağından ayrıldığı anda, bütün her şey yeniden başlar. "Ya kaçırırsam" yerini yeni heyecanlara, streslere bırakır. Top ilerler kahramanımız sonucu bilir. Top altı pası geçer, eller ya kafasına sarılmak üzere kalkar ya da kafasını pas geçip yukarı kalkar.
Zafer Biryol 2019

3 yorum:

  1. Zafer abi mümkünse mail adresini alabilir miyim? Ya da twitterdan geri dönüş sağlarsan sana bir teklifim olacaktı?

    Twitter: Tufan Karayel

    YanıtlaSil
  2. Okurken yoruldum ve gerildim kardeşim. Oysa ne güzel sporumu da yapmıştım:)

    YanıtlaSil
  3. SEN BİRDE KALECİ NELER GEÇİRİYOR AKLINDAN BİR BİLSEN : )

    YanıtlaSil

ŞENOL GÜNEŞ-AYKUT KOCAMAN KARŞILAŞTIRMASI

  Şenol Güneş- Aykut Kocaman Karşılaştırması(1) Teknik direktörler yapılarına göre ayrılırlar. Bazı teknik direktörler(TD) Savunma ağırlıklı...