Hakem penaltı düdüğünü çaldığı anda herkes sevinir. Takım
arkadaşları, hocaları, yedek kulübesi, taraftarlar,
eş dost. Ancak bir kişinin içine
heyecan basar, karıncalanma başlar. Tereddüt, en kötü olandır. "Ya kaçırırsam" akla gelen ilk
şeydir. "Ya kaçırırsa"
akrabalarda da ilk akla gelendir.
Sonra
biraz toparlanır. İçinden kendine telkinlerde bulunur. O sırada heyecanını
belli etmemek için, değişik tavırlar sergiler. Topu
alır, rakip kalecinin kaleye geçmemesine veya topu
bir türlü beyaz noktaya
dikememesine takılır. O anda kafasında penaltı noktasındaki küçük
çukur vardır. Topun (güya
bir şey biliyor muşçasına) sibobunu arar. Nerede? Bir yerde duymuştu, topun
sibobu kaleye bakması lazımdı! Aklına o gelir. Topun sibobunu da bir türlü bulamaz çünkü ona bakmaz. Aklı
başka yerdedir "ya kaçırırsam"... Eninde
sonunda topun sibobunu bulur. Sibop kaleye bakacak şekilde topu penaltı
noktasına dikmeye çalışır. Topu penaltı noktasına koyar
ancak 1 santim top kayar. Ooo çok önemlidir!! Aynı yere tekrar koymaya çalışır, top yeniden
kımıldar, yeniden düzeltir. O, düzeltir
ama aklı başka yerdedir "ya kaçırırsam"! En sonunda küçük
küçük dokunuşlarla istediğine ulaşır. Tabii ki isteği,
sibobun kaleye dönük
olması şeklinde topu dikmek değildir. Amacı vakit kazanmak, "ya kaçırırsam"
duygusunu atmaktır.
Topu
dikmiştir artık. Doğrulur, derin bir nefes alır. Korktuğunu belli etmemesi
lazımdır. Dik durur, güvenli bakışlar atar.
Sağına soluna bakar, biraz daha vakit lazımdır. Hala içinde
" ya kaçırırsam" korkusu vardır. Kalecinin hareketleri
kafasını karıştırmaya yöneliktir ama ona hiç
bakmaz ya da bakmamış gibi yapar. Kalecinin topu yanlış yere diktiğini hakeme
göstermesine hiç aldırış etmemiş gibi
görünür.
Aynı zamanda kalecinin hareketlerini gözlemler. Kalecinin
kaleyi boşaltıp yan tarafta su içmesini, kalenin
yanında durup, kramponlarını temizlemesini gözüne
iliştirir. Kalecinin hareketlerini hakeme şikâyet eder ancak hiçbir
kelime kullanmadan. Konuşursa sesinin titrediğini kaleci duyabilirdi. Sadece
kaleciyi eliyle işaret eder ve yüzündeki
alaycı tavrıyla kalecinin yaptıklarını belli eder. Aklında hala aynı soru
vardır "ya kaçırırsam".
Topu
dikmiştir artık. Topun hala başındadır. Kalecinin topun yerine yaptığı itirazı
eyleme dönüştürebilme
ihtimaline karşı topun başında bekler. Topun kaleci tarafından hareket ettirilmesini istemez. Uğursuz
geleceğine inanır. Zaten topu dikerken, top beyaz nokta üzerinde
istediği zamanda durmamıştı, o da işlerinin ters gideceğini belli ediyordu. Her
yolunda gitmeyen iş, penaltı kaçıracağının sinyali
gibi geliyordu. O yüzden kalecinin topa dokunmasını istemiyordu. Topun başında dururken,
topa vuruş anındaki, sabit ayağını koyacağı yere bakar. Tam ayağını koyacağı
yerde yumuşaklık veya çukur olup olmadığına
bakar. Eğer bir aksilik varsa, kara kara düşünmeye
tekrar dalar. Bu yumuşaklık, bu çukur kötüye
işaret. Aklında yine “ya kaçırırsam" gelir.
Kaleci
çizgiye geçer. Penaltıcıda küçük
adımlarla geriye doğru kaleye dönük
olarak gider. Derin derin nefes almalar, nefesini ayarlamalar artık son derin nefesle
sonlanır. Son derin nefes verilirken gözler
kapanır. İç hesaplaşma zamanıdır. Kendine telkinler başlar "sakin ol,
atacaksın".... İçinden onlarca kez bu telkin söylenir.
Gol sonrası sevinç aklına gelir. Galibiyet gelir. Tribünlere
koşması, bütün taraftarlarla golü
kutlaması gelir. Gol anonsu gelir. O güzel duygularla gözlerini
açar.
Kaleci
kalesinde penaltıcı penaltı noktasının gerisindedir. Heyecanlıdır. Kafasını
kaldırıp kaleye baktığında ilk aklına gelen, penaltı noktasının çok
uzak olduğudur. Halbuki antrenmanlarda kale ne kadar da yakın geliyordu! Antrenmanlarda çok
rahat bir şekilde topu filelere göndereceğini
hissederdi . Kale de küçülmüş
gibiydi. Kaleci neredeyse bütün
kaleyi kaplayacak şekildeydi. Ellerini açtığı
zaman iki kale direğine de neredeyse değecek gibiydi. Üst
direğe de neredeyse kafası değecekti. İşte o anda penaltıyla ilgili bütün
düşünceleri değişti. Öncekiler gibi,
antrenmanlarda attığı gibi atmalıydı. Öyle atarsa kaçıracağını
düşündü,
başka bir çözüm bulma yoluna
gitmesi lazımdı. Aklındaki birkaç seçeneği düşünüp,
kararını vermesi lazımdı. "Acaba kaleci benim nasıl atacağımı biliyor
mu?" diye düşündü. Kalecinin vuruş anındaki her hareketi görebileceğini, ayak bileğinin açısını, vücudunun
yönüne bakacağını zannetti,
inandı. Sonra bir "üff" çekti."boş
ver" dedi. Yine aynı şekilde atmak en iyisi diye aklından geçirdi.
Kaleci, bir önceki penaltımın aynısını atmayacağımı düşünür
diye içinden geçirdi. Baskı iyice arttı.
Ayaklarının ağırlaştığını hisseder. Yük çok
ağırlaşmıştır. "Ya kaçırırsam" hissi
"kesin kaçıracağım" hissine dönüşür.
Sonra çok kötü
düşündüğünün
farkına varır. Yükü taşıyamayacağını hisseder ve "öff...
ne olacaksa olsun" der. Kaçırmak umurunda olmamaya başlar. "Kaçırırsamda
dünyanın sonu değil ya”. Ancak hala hangi atışı yapacağına
karar vermemiştir. Antrenmanlarda hep kaleciye bakarak atış kullanır ve gol
atardı. Bazende kaleciler nasıl atacağını bildiği için
değiştirir, kalecinin sağına sert vururdu. İlk penaltı attığı zamanlar değişik
bir stil bulmuştu. İlk başta kalecinin soluna vuruyormuş gibi yapıp sonra
sağına çevirecekmiş gibi gösterip,
tekrar kalecinin soluna plase vuruş yaptığı aklına geldi. Bunlardan birini seçmesi
lazımdı. Aslında en güzeli, gözünü
kapatıp nereye giderse gitsin sert bir şut çıkarmaktı.
Bu seçenek bu tür zamanlarda en güzeliydi.
Kapa gözünü
aban! Yok yok çalıştığının dışına çıkmamak
en güzeliydi ama bu ortamda da kaleciye bakarak atmak, son
ana kadar kafanı yukarıda tutmak, kalecinin hareketinden sonra, topu kalecinin
gittiği yönün diğer tarafına
atmak ve bu hareketi topa hızlıca gelirken ve saniyede karar verip, sonra vuruşu
yapmak çok zordu ama bunu çalışmıştı.
Stres olmadan çalışmak ne kadarda kolaymış! Halbuki antrenmanda çalışırken
çok eğlenceliydi . Kaleciyi terse yatırmak çok
büyük zevkti. Bu anda o
kadar çetrefilli işi yapmak çok
zor. "Şu top bir gol olsa başka bişey istemem".
Tamam
artık karar verdi. "Ne olacaksa olacak. Bu yükü
kaldıramıyorum". Her geçen saniye karnının ağrıması,
beyninin zonklamasını artıyordu. Hazır değildi ama ilk karar verdiği yani maçtan
önce kararlaştırdığı gibi penaltıyı atacaktı.
Dışarıdan
gelen her sözü duyabiliyordu. Rakip
takımın futbolcusu konsantrasyonunu bozmak için
birkaç şey söyler. O ana kadar duyulmayan şeyler, duyulmayan tezahüratlar,
duyulmayan futbolcu sataşmaları artık net şekilde duyulur. Rakip futbolcu bazen
damardan girerek "senin gibi adam, haksız kazanılan penaltıyı atmaz"
tarzı sağdan yaklaşarak konsantre bozmaya çalışır.
Kale arkasındaki laf söyleyen taraftarın yüz
hatları bile görülmeye başlar.
Yük
iyice artmıştır. Artık bir an önce kullanmak ister
penaltıyı. Hakeme üst üste
bakışlar atmaya başlar. Hakem düdüğü
çalar çalmaz
topa doğru koşup, artık bu ıstırabı bitirmek ister. Hakem, bir türlü
düdüğü
çalmaz. Tekrar tekrar hakeme bakar. O sırada hakem penaltı
atışı için izin verir.
Hiç düşünmediği,
hiç çalışmadığı bir koşu
şekli yapar. Sadece televizyonda bir zamanlar gördüğü
koşu aklına gelir ve ondan dolayı o koşuyu yapar. Topa yaklaştıkça sadece topu görür. Kalecinin
hareketlerini, direkleri göremez. Etraf puslu
bir mafya hesaplaşması havasındadır. Kaleciye bakarak atacaktı ama kalecinin hiçbir
hareketini, hatta kaleciyi de göremez. Sabit ayağını
topun yanına koyar, tam o sırada yine kalecinin hareketlerine bakmayı dener. Baktığını
zanneder ama bakmamıştır. Bir adım önce bakmıştı ama kaleci
kımıldamamıştı. Zaten kaleci de yoktu. Görebilseydi kaleciyi, bir adım önce
ne tarafa yöneldiğini görecekti ama belki
diğer adımı attığında başka tarafa yönelmiş olabilirdi. Penaltıcı
da biliyordu, bakarak penaltı atıyorsan, sabit ayağını topun yanına koyduğun
zaman kaleciye bakabilirsen, işte o zaman "bakarak penaltı" atman
lazım ama penaltı anında yapılmıyordu işte çünkü
saniyeden daha az bir zaman diliminde, sabit ayağını nereye koyacağını mı? Kalecinin ne tarafa atlayacağına mı? bakacaksın ve büyük
baskı altında!!!
Topa vuruş anı
geldiğinde hiçbir şey zihninde oluşmadı. Her şey unutulup gitmişti. O
en kısa anda yapacağını yapmış, içgüdüleriyle çalıştıkları aklına gelip, vuruşunu yaptı. Vuruşu yapar
yapmaz gerçek hayata döndü.
Her şey canlandı, vücudu kanlandı, renk aldı. Topa vurur
vurmaz, iyi ya da kötü
vurduğunu anladı. Dışarı mı gidecek, kaleci mi kurtaracak, gol mü
olacak anladı.
Top ayağından ayrıldığı anda, bütün
her şey yeniden başlar. "Ya kaçırırsam" yerini
yeni heyecanlara, streslere bırakır. Top ilerler kahramanımız sonucu bilir. Top
altı pası geçer, eller ya kafasına sarılmak üzere
kalkar ya da kafasını pas geçip yukarı kalkar.
Zafer Biryol 2019
Zafer abi mümkünse mail adresini alabilir miyim? Ya da twitterdan geri dönüş sağlarsan sana bir teklifim olacaktı?
YanıtlaSilTwitter: Tufan Karayel
Okurken yoruldum ve gerildim kardeşim. Oysa ne güzel sporumu da yapmıştım:)
YanıtlaSilSEN BİRDE KALECİ NELER GEÇİRİYOR AKLINDAN BİR BİLSEN : )
YanıtlaSil