17 Ağustos 2020 Pazartesi

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finaller Ardından

 

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Ardından

Şampiyonlar ligi, pandemi sonrası yeni formatıyla yani tek maç usulü tarafsız saha maçlarıyla hayatımıza yeni bir heyecan kattı. Dünya Kupası heyecanı tadında maçlarla çeyrek final maçları tamamlandı.

Atalanta-Paris SG

PSG, çok zorlandığı hatta son dakikalarda maçı geri çevirerek yarı finale çıkmayı başardı.
Maça iyi başlayıp iyi görüntü veren Atalanta idi. PSG’de ise Neymar, fiziksel görüntüsü çok iyi durumda olduğunu gösteren üst üste driplingler yaptı. Ancak isminin ağırlığını bu pozisyonları tamamlayamayarak kaldıramadı. Son vuruş anına kadar güçlü getirdiği pozisyonları, acemice harcadı. Maçın genelinde de böyle devam etti. İkinci yarının ortalarına doğru artık Neymar topla daha fazla oynamaya, ikili sıkıştırma yemesine rağmen hala o bölgeyi zorlamaya başlayıp, takımına zarar vermeye başlıyordu. Ta ki Mbappe maça girene kadar. Tam Neymar takıma zarar vermeye başladığı sırada, onun yükünü alabilecek birisi girdi. Takımın diğer süper starı Mbappe. Girer girmez korkutucu güç olduğunu gösteren pozisyonların içinde bulundu. Takımını umutsuzluğa düşmesine izin vermedi. Sonuçta PSG son dakikalara mağlup girmesine rağmen maçı kazanmasını bildi.
Burada Paris SG’nin hocası Thomas Tuchel’in hakkını vermek lazım. Paris gibi yıldızlar topluluğu bir takımı, diri tutabilmiş. Neymar’ı fiziksel görüntü bakımından Barcelonadaki haline büründürmüş. Halbuki Tuchel’den önce Neymar fiziksel kötü durumdaydı ve işin sadece show kısmındaydı. Şimdi öyle değil. Daha prensipli ve takıma daha faydalı. Sadece 3.bölgede değil her alanda daha etkili durumda. Ha keza Mbappe. O da sakatlıktan yeni kurtulmasına rağmen çok diri döndü. Bunlar hoca başarısıdır. Büyük oyuncuları fiziksel hazır durumda tutmak kolay iş değildir.
Tuchel’in bir diğer tebrik edilmesi gereken tarafı, takımı takım gibi yapması. Tamam bunun için 2 sezon harcadı ama artık Tuchel’in imzası atılmış durumda. Takıma hakim durumda. Takım kurgusu iyi seviyede. Geçen sezonlarda, top rakibe geçtiği anda 3-4 oyuncu topun arkasında kalırken, şimdi öyle bir durum yok.
Sözün sonunda artık Paris SG, son haliyle kupaya çok yaklaştı.

———————
Atletico Madrid-Leipzig

Çeyrek finalin diğer karşılaşması Leipzig-A.Madrid’di. Maça baştan sona Leipzig hakimdi ve maçı kazandı. Sadece J.Felix’in oyuna girmesiyle ve Felix’in adam eksikten oyunuyla bir ara bocalasalarda, tekrar golü bularak maçı kazanmayı bildi.
Leipzig, taktiksel ve fiziksel çok iyi görüntü verdi. Tek eksiği forvet hattıydı. Aslında forvet hattı değil de Poulsen’di. Bir takımın en zayıf halkası santrafor ise durumun kötüdür. Atletico Madrid’e karşı çok iyi oynayıp, rakibini sahasından çıkarmamasına rağmen son dakikalarda maçı kazanmasının tek sebebi santrafor eksikliğiydi. Timo Werner’in Chelsea’ye transferi ve bu maçlarda oynayamaması, Leipzig için çok büyük kayıp oldu. A.Madrid’i yenmelerine rağmen bu eksiği çok hissettiler. Senelerdir Redbull Leipzig organizasyonunun yaptığı tek hata olabilir.

Leipzig için başka bir parantez açılması gereken şeyde hocaları Nagelsmann. Genç olması ayrı ama taktiksel olarak çok büyük hoca. Alman hocaların gelişimleri son senelerde üst düzey seviyede. Bunun gelişimimidir bilemiyorum ama sanki onlardan bağımsız olarakta ayrı bir taktiksel yeteneği var Nagelsmann’ın. Üçlü savunma anlayışını aynı tutup ama orta sahadaki 6 oyuncuyu çok değişik yerleştirebiliyor. Ve bu oyunu da oynatıyor.
Oyuncularının fiziksel diriliği, top teknikleri ve saha parselizasyonu üst seviyede Lepzig’in. Bence tek eksikleri oyuncu kalitesi. Hücum hattı zayıf. Upamecano çok iyi oynamasına rağmen, hataya açık oyunu var. Bu zaaflar yarı final veya finalde kendisini gösterecektir.

Barcelona-Bayern Münih

Bu eşleşmede Barcelona’dan daha çok bahsetmek lazım. Barcelona’dan da daha çok Teknik direktörleri Q.Setien’den. Setien benim küçük takımlarda çok beğendiğim bir hoca. Pas oyununa önem veren, oyuncuları geliştirebilen ve taktiksel iyi bir hoca ama Barcelona’da ki donuk hali, daha doğrusu ezik hali, istediklerini gerçekleştirememesinin en büyük sebebi. Geldiğinden beri Barca’nın bırak iyi oyunu, istekli oyun dahi oynayamaması(1-2 maç hariç) hayal kırıklığıydı. Bu uzun süreli kötü ve haliyle isteksiz oyunun sonucunda Bayern’den 8 gol yiyerek, Barcelona macerasını bitirdi.
Bayern Münih için söylenecek söz ise, dinamizm olabilir. Hem fiziksel hem de taktik ve teknik olarak, aynı zamanda da kaliteli oyunculardan kurulu Bayern Münih. E böyle olunca da saha içi fark oluşturan bir takım oluyor. Hem de Barcelona gibi pas yapabilen bir takıma karşı. Zaten skordan da anlaşılacağı gibi ezdi geçti Bayern Münih.

Manchester City- O.Lyon

Maçın favorisi Manchester’in mavilileriydi. Hem pandemi sonrası formuyla hem de rakibinin Lyon oluşuyla kazanacağı düşünülüyordu ama Guardiola’nın hem taktik hem de oyuncu tercihleri elenmesine sebep oldu.
En başta Guardiola, bu kadar büyük paralar harcayıp vasat takım kurması en büyük hatası.
Lyon maçında kurduğu kadroda,hücum hattında Sterling, orta saha De Bruyne harici fark oluşturacak oyuncu yoktu. Onunla beraber Lyon’un hızlı oyuncularına karşı, top rakipte iken geri kaçması gerekirken, savunmayı öne çıkararak mağlubiyete zemin hazırladı.
Hücumda bekleri kanat oyuncularına destekletmeyip içeri çekerek, öndeki oyuncusunu hep 1’e 2 bıraktı. Böylece hücumda çok etkisiz kaldı. Tabii bu söylediklerim Mahrez girdikten sonra olanlar. Mahrez’den önce 3-4-1-2 oynuyordu ve hiçbir kanat organizasyonu yoktu. Tek yaptıkları Sterling’in defans arkası koşularına pas atmaktı.
Cancelo’nun maç boyunca hiç sıfıra inmemesine dur dememesi de ayrı hataydı. Bütün maç boyunca Cancelo, topu içeri çekip pas yaptı. Hiç çizgiye inmedi, böylece rakibin dengesini hiç bozamadı. Cancelo yerine sol ayaklı oyuncusunu oraya koyabilseydi, rakibin savunmasını genişletebilirdi.
City maç boyunca çok az orta yaptı. Zaten Guardiola takımları orta yapmaya karşı gibidir ama Lyon maçında kanatlar çok iyi kapanmışken, hala içeri zorlamaya çalışması pozisyon bulmasını engelledi.
Sonuç olarak bu mağlubiyet Guardiola’ya yazılır ve Guardiola oyunu artık çeyrek finali geçemiyor. O da kendini güncellenmesi lazım.

Bu sonuçlardan sonra yarı final eşleşmelerinde 2 Fransız 2 Alman takımı olacak. Beklenen final Bayern Münih-Paris SG. Bayern Münih’in finali göreceğini hatta kupayı kazanacağına inanıyorum ama diğer taraftaki eşleşmede Leipzig sürpriz yapabilir. Evet Leipzig’in finale çıkması sürprizdir. Eğer Mbappe’nin sakatlığı devam etseydi, Leipzig turu geçer derdim ama Mbappe çok büyük bir koz. Bütün dengeleri değiştiriyor. Aynı zamanda PSG’nin hocasının bir Alman olması da artısı.
Bu karşılaşma çok çekişmeli aynı zamanda taktiksel açıdan da çok güzel bir karşılaşma olacak.

Güzel bir Final Four bizi bekliyor. Maçlar seyircisiz olmasına rağmen o kadar kaliteli geçiyor ki, seyirciyi hatırlamıyoruz.

29 Mart 2020 Pazar

MESSİ MARADONA KARŞILAŞTIRMASI

MESSİ MARADONA KARŞILAŞTIRMASI

Hemen konuya girip asıl söylemek istediğimi yazının başında  yazayım. Messi; Maradona’nın 30 sene önce yaptığı şeylerin çok daha fazlasını, bugünün güçlü, sistemli, kademeli futbol anlayışında yapıyor. Ve bu yaptıklarını senelerdir yapıyor. Maradona ile Messi kıyaslamayı bu gözle de bakmak lazım.

Messi, Maradona’nın yanına bile yaklaşamaz!
Bunları söyleyenlere inanamıyorum. Tamam bizim de gençliğimizin efsanesi Maradona. Nasıl ki Michael Jordan’a toz kondurmuyoruz. Kobe veya LeBron’un yanına yaklaştırmıyoruz. Maradona‘yı da yani gençlik efsanelerimize kıyamıyoruz. Ancak istatistiklere hiç girmiyorum bile! Hiçbir şeye bakmadan, sadece gözlemlediğin zaman bile Messi ile Maradona’yı karşılaştırırsın. Ne demek yanına bile yaklaşamaz! Ben Messi’nin Maradona’dan daha büyük bir futbolcu olduğunu düşünüyorum. Aşağıda açıklamaya başlayalım.

1- Maradona, Arjantin milli takımını tek başına şampiyon yaptı ama Messi milli takımda hiçbir şey yapamadı.

Messi’nin cevap veremeyeceği tek konu bu. Ancak söylenebilecek şey, Messi de Dünya Kupası finali gördü. Uzatmalarda kaybetti bir Dünya kupası var. Dünya kupalarındaki en büyük şansızlığı da bir Dünya kupasına Maradona gibi çok kötü bir teknik direktörle gitmesi. Ayrıca Arjantin milli takımının hücum hattının çok çok iyi olmasının yanında, orta sahada ve defansta zayıfları olan bir takım olması, başarısızlığı etkiledi. Hücum hattının iyi olması, hücum oyuncularının çokluğunu getirip, defansif problemlerden kaybetmelerine neden oldu. Yani teknik direktörden kaynaklanan problemlerden başarısız olundu diyebiliriz.

2- Messi çok iyi bir takımda bunları başarabiliyor fakat Maradona, Napoli gibi sıradan bir takımı şampiyon yaptı.

Barcelona her zaman büyük yıldızları barındıran bir kulüp oldu. Zamanında Maradona’yı da aldı. Ancak Maradona başarılı olamadı. Orada tutunamadı. Dünyanın en büyük futbolcusu diyeceksin ama Napoli gibi sıradan bir takıma transfer olacaksın. Barcelona‘ya giden bir oyuncu sonraki durağı en azından Juventus veya İnter olmalıydı. Kim ne anlatırsa anlatsın.

Ne yapsın yani Messi, Barcelona‘yı bırakıp sırf Maradona’nın tahtını ele geçirmek için Lazio'ya mı gitsin? Barcelona gibi büyük bir kulüpte, uzun süre zirvede kalabilmek, küçük takıma gidip orayı şampiyon yapmaktan daha zordur.

Tabi bir de şu konu var. Tamam Barcelona Xavi- İniesta‘nın çok iyi olduğu zaman, kadrosu da güçlüydü. Henry-Eto’o gibi çok büyük oyuncularla bütün kupaları topladılar. Barcelona’nın efsane kadrosundan sonraki kadrolarında, hücum hatlarını çıkar elle tutulur oyuncu yok gibi. Sıradan bir takım. Bir çırpıda sayamayacağımız kadrolar. Ancak Messi ile Barcelona hep zirvenin etrafında ve her kulvarda varlar. Bu takımlardan Messi’yi çıkar ikinciliği zor elde eder. Daha da ileri giderek bütün kupaları kazandığı zamanda Messi olmasa kupaların birkaç tanesini alabilirlerdi. Puyol’un “Messi olmadan işimiz çok zor oluyor” demeci önemli.

3- Maradona’nın İngiltere’ye attığı gol. Tarihte böyle bir gol daha olmaz.


1980’ lerde sistemler, bloklar arası genişlik, oyuncuların fiziksel yetersizlikleri günümüze göre haliyle -normal olarak- çok geride. Ve Maradona bu sistemde muhteşem bir gol attı.  Messi, Maradona’nın 1980’lerde yaptığının neredeyse aynısını; günümüz futbolunda sistemlerin yerli yerine oturduğu, oyuncuların birbirine yakın oynadığı, koşma mesafelerinin revaçta olduğu, kaslı oyuncuların bol olduğu bir zamanda attı. Hala da atmaya devam ediyor. Messi bu zamanda yapıyor Maradona’nın yaptıklarını.
Aslında asıl konu bu, Messi eski zaman futbolcusu gibi hiç koşmadan, fiziksel özelliğini artırmadan, bunları yapıyor. Maradona zamanında olsa Messi, bu yaptığının on katını yapardı. Zaten Messi günümüz futbol figürlerine benzemiyor. Eski zaman futbolcusu gibi.

4- İnsanların Maradona’yı sevmesinin bir başka sebebi, Maradona’nın ilginç bir insan olması.

İnsanlar Maradona’nın kendine ihanetini hep “sıra dışılık” olarak görmesi ve hoşuna gitmesi. “Sevimli şeytan” tiplemesi her toplumda, hatta her ailede bu tip bireyleri severler. Maradona’nın durumu da bu. İşte herkes ısınırken onun takımdan ayrı ısınması, herkesin çok hoşuna gidiyor. Kavga etmesi beğeniliyor vs vs. Türkiye‘de Sergen Yalçın’a gösterilen sevgi gibi. Sergen Yalçın da, Maradona’nın küçük bir yerel versiyonu.



Sonuç olarak,
Maradona ve Messi’nin istatistiklerine baktığın zaman aslında her şey çözülür. Messi kazanılan kupalar da, bireysel ödüllerde, bireysel istatisiklerde uzak ara önde. Messi’nin istatistikleri inanılmaz derecede. Oyuna bu kadar etki eden bir futbolcunun, Maradona’nın yanına yaklaşamaz sözleri anlam ifade etmiyor.

3 Mart 2020 Salı

Ersun Yanal’ı Gönderen Yanlışları

Ersun Yanal'ı Gönderen Yanlışları

1-Ersun hocanın artık şampiyonluk yaşayabilecek psikolojik gücü yok. Ersun hoca 4-5 senedir “overuse” olmuş durumda. Bu konu bile başlı başına gitme sebebi ama bu olayı çözebilecek yönetici ülkemizde yok.
2Takımın yapısı ve oynadığı oyun sistemi birbiriyle uyuşmuyordu. Takımın hantal oyunculardan kurulu olması, kapalı savunmalara karşı çok zorluk çekmesine sebep oldu. İç sahada bu sorunu taraftar desteğiyle ve baskısıyla bir nebze çözdü ama deplasmanda çözemedi. Çünkü bu tarz oyuncularla anca 3.bölge varyasyonlarla ve topa sahip olarak sorunu çözebilirdin ancak Ersun hocanın takımında böyle sistemli bir oyun planı göremedik. Böyle rastgele atak girişimleriyle, bu oyuncu yapısıyla, bir yere kadar gelinebilirdi, hiç bir önlem alınmayınca da, beklenen son geldi.

3-Takımın tek hızlı oyuncusu, tek korkutucu oyuncusu Rodriques’i havaya sokamadı, güven veremedi. Neredeyse her maç oyundan çıkararak, oyuncunun kendine güvenini zedeledi. Takımın olmazsa olmazı pozisyonunda olan oyuncuyu, sıradan ilk 11 oyuncusu pozisyonuna soktu. Rodriques’in bu durumu, takımın tek düzey kalmasına sebep oldu.
4-Stoper bolluğunda, stoper sıkıntısı yaşadı.
Adil Rami gibi, Zanka gibi, Serdar Aziz gibi stoperlerin olduğu takım, stoper sıkıntısı yaşayarak, Jailson’u stoper oynatmak zorunda kaldı. Kimse bana Adil Rami, Zanka iyi stoper değildi demesin. Avrupa'nın en önemli liglerinde, en zorlu hücum oyuncularının olduğu liglerde OYNAYAN bu isimler eğer ülkemizde kötü performans sergiliyorsa, bunun sebebi Ersun hocadır. Üstüne üstük birde devre arasında bu oyuncuları gönderip, Jailson’a mahkum bıraktı takımı. Kötü gidişin en önemli sebeplerinden biride, savunmadaki bireysel hatalardı.
5-Emre Belözoğlu’nu oyunun dışına çıkardı. “BJK maçında Emre'yi oynatmak istemeyişi ve Emre'nin buna karşı çıkması" olayına ben inanıyorum. Bu olay Emre’yi psikolojik olarak geriye itti, takım içindeki gücünü azalttı.

Halbuki Emre Belözoğlu zaten sık sık sakatlanan bir oyuncu. O üçlüden Gustavo’yu çıkarıp, O düzeni yine kurabilirdi. Oradaki oyuncu psikolojisini iyi yönetemedi. Emre’yi takımın dışına atmayacaktı.

Takımın orta saha üçlüsü Emre-Gustavo-Kruse ‘den kuruluydu. Bu üçlü yetenekli ancak ağır ve yaşlı oyunculardan kuruluydu. Ersun hoca haklı olarak oradan bir oyuncu eksilterek, Ozan Tufan’ı oraya monte etti. Ancak Emre’yi çıkarması, takımın ateşini söndürdü. Sahadaki hırsını eksiltti. Saha içi liderini kaybettirdi. Oyuncularının saha içinde kendilerini rölantiye alabilmelerini kolaylaştırdı.
6-Maç içi oyuncu değişikliklerinde ya geç kaldı ya da yanlış değişiklikler yaptı. En basitinden sağ ön bölgeye Mevlüt’ü denemedi bile. Sol önde hızlı bir oyuncu (Rodriques) sağ önde forvet özellikli, forveti ikileyen bir oyuncu(Mevlüt). Bu varyasyonu kötü giderken dahi düşünmemesi, hocanın taktiksel sorunlarını da ortaya çıkardı. 
Sistemsel hatalar, yanlış ilk 11 kurulumu, geç gelen değişiklikler, taktiksel bir şeyler de gösteremeyince de, başarısızlık kaçınılmaz oldu. 

7-Takım yapısının yanlış olduğu bir başka konuda, gurbetçi oyuncuların çokluğu. 8-9 tane gurbetçi oyuncuyla takım birlikteliğinin sağlanamayacağını bunca yıllık tecrübesiyle çözmesi lazımdı. 

Sonuç olarak Ersun hoca, sistemsel zaaflarını, oyuncuları iyi antrene edememe zaaflarını, ilk 11 oluşturma zaaflarını, oyun içindeki değişikliklerinde yaptığı hatalarını hep süslü cümlelerle örtmeye çalıştı ama kötü oyun ve saha sonuçları artık kalmasına müsaade etmedi.

28 Ocak 2020 Salı

SAHA DİZİLİŞLERİ VE TAKTİK ANLAYIŞ

                                 
                     SAHA DİZİLİŞLERİ VE TAKTİK ANLAYIŞ



“ Taktiksel dizilişler, top sende iken ne haldesin ve top rakipte iken ne haldesin ona bakılarak belirlenir”.


Kuzey ülkeleri, taktiksel dizilişlerin en etkili olduğu ülkelerdir. İzlanda, Danimarka, İsveç, Norveç gibi ülkeler yetenek olarak eksikliklerini hem fizik üstünlüğü ile hem de defansif taktiksel dizilişler ile gideriyorlar. Makine düzeninde savunma yaptıkları için, dünyanın önde gelen futbol ülkeleri olmasa da, 1-2 basamak altında oluyorlar ve iyi jenerasyon yakaladıkları zaman da, futbolda başarılı olabiliyorlar. 
(İskandinav ülkelerinin genelde tercih ettiği ve maç boyunca vazgeçmedikleri diziliş)

Dizilişlerin hangi ülkelerde önemli olduğunu vurguladıktan sonra önemsiz olan bizim ülkemizdeki taktiksel dizilişleri inceleyelim. Ülkemizde yazımızın ilk cümlesinde yer aldığı gibi rakibin durumuna göre dizilişler çıkıyor. Taktikler, baskı yendiği zaman veya güçlü bir rakip karşısında çarçabuk 6-4-0’a  dönüşebiliyor. Major liglerde çok fazla örneğini göremezsiniz. Hatta ben dünyanın pek çok ülke futbollarını izleyen biri olarak pek raslamadım bizdeki bu duruma. Peki neden biz de taktiksel dizilişlere önem verilmiyor? Veya sadece görüntüde/tahtada kalıyor dizilişler? Bu konu araştırılması gereken TV'lerde üstünde durulması gereken bir konu.

                               (Ülkemizde baskı yiyen takımın dizilişi)
-----------------------------------------------------------------------------
Ülkemizde taktiksel gelişim,  antrenörlük kursları geliştikten sonra veya bu sistemin  ülkemize gelişinden sonra oldu aslında. UEFA’nın dayatması sonucu antrenörlük, artık uzun süreli kurslara tabi tutularak, lisans alındıktan sonra yapılmaya başlandı ve bu kurslarda temel öğreti, dizilişler üzerineydi. Top rakipteyken ve senin takımında iken nasıl pozisyon alındığının üzerinde çok duruldu bu kurslarda. Belki de senelerdir hocalık yapanlar ilk defa o kurslarda bunları öğrendi. Benim de şahit olduğum, bir çok kellifelli hocanın ne kadar aciz duruma düştüğünü gördüm bu kurslarda. Tabii başlangıçta o hocaların, gelenekselliklerinden vazgeçmemesi, bu öğretilerin sahalara yansımasını geciktirdi. Yeni nesil hocalar bu öğrendiklerini sahaya azda olsa yansıtmayı başardılar. Bu hocalardan gören futbolcular, antrenörlük yıllarında bayrağı daha yukarı taşıyacaktır.

Taktiksel dizilişe sahip çıkmak, zaman isteyen, çalışmak isteyen özveri isteyen bir program. Ülkemizde antrenörlerin fazla zamanı olmadığı için, yapılacak pek çok, daha doğrusu düzeltecek pek çok iş olduğu için yeterli önem verilmiyor. Acil işe yarayacak antrenman metotlarıyla başarıyı yakalamaya çalışıyorlar.

Peki bizim antrenörlerimiz saha içi dizilişleri neye göre belirliyorlar? Aslında cevap herkezin bildiğidir. O senenin akımına göre karar veriyorlar. Hatırlayın liberolu dört 4-4-2’den 3-5-2’ye dönüşü. Daha sonra Uche-Högh ile Pereira’nın getirdiği tandem savunma anlayışı. Yunanistan’ın tek forvetli Avrupa şampiyonluğu ve en son Avrupa Şampiyonası’nda (2016) üçlü defansın öne çıkması. Bu tarz olaylar, ülkemizin saha dizilişlerini belirledi. Her hoca alt yapısını bilmediği saha dizilişini, popüler kültüre uyarak, takımına yansıttı.


Ülkemizde iyi örnekler yok mu? Tabii ki var. Abdullah Avcı bunun öncüsü gibiydi. İlk senelerinde  savunmadaki disiplini, başarıyı getirdi. Ancak bir parantez açmak lazım. Göksel Gümüşdağ, ülkenin diğer başkanları gibi yapmayıp, başarısız sonuçlara rağmen arkasında durması, hocanın buralara gelmesindeki faktörlerden bir tanesi. Abdullah Avcı’da savunmadaki oyununu, hücuma da çok iyi yansıtarak -ki şampiyonluk hücum futboluyla gelir- bu senelerde şampiyonluğun favorileri arasında takımını gösterdi.
Abdullah Avcı’nın yanına Aykut Kocaman’ı da eklememiz lazım. Aykut hoca son 3-4 yıl içerisinde taktiksel saha dizilişine çok önem vererek, Konyaspor’da  başarılar kazandı.

----------------------------------------------------------------------
Taktiksel saha dizilişleri ve onun getirileri derin bilgi ister. Pek çok varyasyonu beraberinde getirir. Bilgin yok ise derine inemezsin. Bir yerde tıkanıp kalırsın. Sadece yapılanlardan esinlenerek bir şeyler yapmak değil, kendinden de bir şeyler katman lazım. Kendini geliştiren cesurlar başarılı olur. Başarılı olduğu sistemi aynen devam ettiren kalıcı olamaz. Başkalarından gördüklerin ile bir yere kadar gidersin. Aynı emitasyon eşyalar gibi ilk başta aynısı gibi durur, yıllar geçtikçe foyaları ortaya çıkar.

Saha dizilişlerinde oyuncu yapıları da çok önemlidir, saha dizilişlerinde oyun anlayışı da çok önemlidir. Her teknik direktörün bir oyun anlayışı var ve oyuncularından ona uymalarını isterler. Halbuki bir önceki hocası, şimdikinin tam tersini istiyordu! Oyuncu hazırlamak lazım. Aslında çok zor olmayan şeyleri veya istediği oyun anlayışını oyuncusuna aktarma işini, hem kendi bilmediği için(iyi derecede) hem de iyi anlatamadığı için oyuncu istediği şeyleri yapmayınca, hemen “bu seviyede böyle şeylerle uğraşıyorum” yakınmalarıyla bir sonraki seçeneğe geçip ya da başka bir oyuncu transferini isteyip, kendi beceriksizliğini örtmek ister, kolaya kaçar.
Oyuncu yapılarının önemi, top rakipteyken merkeze daralma veya topa sahip iken kanat oyuncularının beklerin önünü açmak için merkezden top almasını istediğinde ve benzeri şeylerde ortaya çıkıyor. Mesela süratli oyuncular, sıkışık alanda kalabalık bölgede oynamak istemez çünkü dar alan için yaratılmamışlardır. O yüzden kalabalığa girmezler ama teknik direktörler hem savunma alanında hem de hücum ederken topun olduğu bölgede kalabalık olmak ister. Bu tarz oyuncular savunmada iken merkeze sıkışmak istemez çünkü topu kaptıkları zaman onun aklında, hemen topu alıp, sürati ile bir an önce kaleye gitmek vardır. Bu oyuncu tipleri topu kaptığı zaman birebir kalacağı veya defansın arkasına koşu yapabileceği yerlerde dururlar, ki pozisyona girip kendilerini kanıtlasınlar.  O yüzden bek oyuncusunun önünü açmakmış falan o işlerle uğraşmazlar. He tabi bu tarz oyuncular fiziksel özellikleri çok iyi olduğu için akıllarına çok kullanmazlar.

Sözün özüne gelirsek, kulüpler kendi sistemlerini oluşturmaları, o sisteme uygun hocalar ve oyuncuları bünyesinde bulundurması ve daha ileriki senelerde transferlerini ona göre yapmalıdır. Yeni gelen oyuncu, diziliş hakkında sistem hakkında hiçbir şey bilmese de ya da önceki hocaları tam tersini istese de; sistem, oyuncuyu çok çabuk adapte edebilmelidir.
Oyuncular karmaşıklıkları çabuk öğrenemez ama düzen içerisinde çabuk uyum sağlar.
Doğru yönetilen bir kulüp saha dizilişleri ve taktik anlayışından anlaşılabilir.

ŞENOL GÜNEŞ-AYKUT KOCAMAN KARŞILAŞTIRMASI

  Şenol Güneş- Aykut Kocaman Karşılaştırması(1) Teknik direktörler yapılarına göre ayrılırlar. Bazı teknik direktörler(TD) Savunma ağırlıklı...